Birde şöyle birşey var: isteyerek kayb ettiklerin, istemeden kayb ettiklerin. Ve en önemlisi ve ilginç olan başka bir durum da var. Bazen karşı tarafın seni kayb etmek istediğini tüm kalbinle duyarsın. Ama kendini suçlu sanmak istemiyormu yoksa nedeni başka birşeymi, orasını bilmem ama, terk EDEN taraf o olmak istemiyor. Tüm haraketleri, yaptıklarısa göz önünde. Bahaneler üretir, yalanlar söyler.. Hem de gözünün içine baka-baka. O zaman iş sana düşer. Kimseye seni kayb etmesini gerçekleştirmek için rol yapmaya izin vermiyeceksin. O kadar değersiz değilsin ki..Sen onu kayb et. Sen ondan vaz geç. Biliyorum, o kadar da kolay değil. Şimdi bu satırları okurken “ne kadar da kolay yazıyorsun” gibi düşünce seslerinizi de duya biliyorum hatta. Ama bir yere kadar acırsın. Ya yüreğin acıyıcak belli bir süre için, ya gururun acıyıcak, ezilicek her gün için.
Git ondan.. Gitmen için yalan söylemen gerekiyorsa söyle ve o yalanın üzerinden aç kapıyı git. Zaten, onu senin ne biçimde ve nasıl gitmen ilgilendirmiyor şuanda. Onu ilgilendiren kısım senin bir an önce onun hayatından gitmen. Ne duruyorsun o zaman?
Git..Ardına da bakma..Bakmadan dayanamıyormusun... Susturayım kalemimi..Aklıma bir cümle geldi. Ne güzel demiş Elif Şafak: “Geride bıraktıkların mı var? Boş ver. Sana iyi gelen insanların geride ne işi var..?”
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder