İzleyiciler

18 Kasım 2014 Salı

KİMYASALLARDAN KAÇIYORUZ


BU MAKALEMİ MAKALE.EKİSPAZARİ.COM  SİTESİ İÇİN YAZMIŞIM. KESİNLİKLE KOPYALANAMAZ.
Hayatımızın neresinden bakarsak bakalım,mutlaka kimyasallarla güçlü bir şekilde iletişim içerisindeyiz. Bazılarımız bilerek, bazılarımız bilmeyerek. Ama bilerek iletişime geçenler daha çoğunluk gibi gözüküyolar günümüzde. Nereye baksak kimyasal. Hayatımızı kimyasalsız düşünmek bile istemiyoruz sanki. Evde, bahçede, iş yerinde, banyoda, tuvaletde temizlik yapıyorum derken hiç farkına varmıyoruz kendi hayatımızın mahv olub gittiğini. Oysa istersek daha sağlıklı bir dünya için alternatif yollar bula biliriz. Ama kolayına kaçıyoruz. Kolayına kaçmak her devirde her konuda her insan için en güzel seçim olmuştur. Ama sonuçlarına katlanacak olan da biziz, başka biri değil. Bu gün ben çamaşır suyunu sürekli kullanıyorsam, yarın nefes yolları, böbrek hastalığına da kendim katlanıcam komşum ve ya her hangi akrabam değil. O zaman “aaahh ahhh keşke yapmasaydım, keşke doğal olan alternatif çözümler bulsaydım” desem de son pişmanlık fayda etmez.


Son günler çok araştırıyorum bu konuda. Daha doğal yolla kimyasallardan nasıl uzaklaşa biliriz diye. Mesela, hazır yemekleri almıyorum. Sildim listemden. Üzerinden ne kadar yazarsa-yazsın “Hiç bir katkısı yokdur”. “Biri söyler, biri inanır” devri çoktan geçti. İnanmam. Örneğin,dondurulmuş patates market dolablarında 1 yıl kalıyor, benim evimdeki patates temizlesem öyle doğrasam koysam 3 gün kalamaz. 3 gün diyorum 3 gün. Ka-la-maz. Hayatta mümkün değil. Buz dolabında muhafaza etsem patates 1 hafta sonra yenilmez hale gelir. Peki o marketlerdeki patateslerin benim evimdeki patatesden neyi fazla. Gözümü kara? Değil. Belki de gözü kör. Ama katkısı var kimyasal katkısı. Sırf o patates daha iyi dursun diye insan hayatı sıfıra inmiş durumda. Yemek örneklerini çok göstere bilirim bu konuda. Ama tabak patatesin başında kırıldı. O küflenmiş patatesleriniz var ya evde. Onlara lanet okumayın, aksine çöpe atarken bile sevgiyle uğurlayın. Baksana, güzelim patates sana zarar vermedi,kendi küflenerek, bozularak intihar etti. Aldanmayın, marketlerin süslü püslü dondurulmuş patateslerine.
Yüzey temizlemek için alın elinize bir çay bardağı üzüm sirkesini. İlave edin bir kova suya. Mutfak tezgahlarınızdan başlayın da kapılarınıza kadar, camlarınıza kadar, yerlere kadar her yeri silin temizleyin. Çamaşır suyuna on yazar o sirke. Ama ne yazık ki, bu gün sayılmaz duruma geldi.
5 kilo camaşır deterjani degil, 5 kilo zehir alıyoruz evimize haberimiz yok. Oysa her şey 1 kalıp arap sabunun başında. Alın bir kalıp arap sabunun, rendeleyin. Dökün makinenin deterjan gözüne, üzerine bir tatlı kaşığı karbonat koyun. Açın makineyi. Pırıl-pırıl çıkan çamaşır değilmiydi amacınız. Alın, zehirlemeyin vücutlarınızı.
Hele o yumuşatıcılar yokmu. Kaç tane alternatif doğal yolunu biliyorum, şuana kadar neden uygulamıyorum,anlamış değilim. Parayla alınmış ölüm daha kiymetli oluyor her halde Adem evladı için. Televizyonu açın, gazeteleri açın, internetde yazıları açın, okuyun. Her yerde bilim adamları seslerini başlarına atmış durumda “Kullanmayın o yumuşatıcıları, kanserojen madde” diye-diye sesleri kısıldı zavallıların. Ya duymuyoruz, ya da yukarıda yazdığım gibi parayla hastalık ve ölüm almak hoşumuza gidiyor. Güzelim elma sirkesi de bize bakıyoro tarafdan. Hııhh.. anladınız işte. Yarım çay bardağı elma sirkesi tüm sorunları hall etme gücündeyken seviyoruz kimyasalları. İlle de kuruş-kuruş topladığımız parayı gidib bir gün içerisinde o yumuşatıcıya yatırıcaz ne var ne var güzel koksun. Aslında biz onun yumuşatıcı olduğunu biliyoruz ama ille de onu güzel kokusu için alıyoruz, yemin ediyorum. Bu gün o yumuşatıcıyı kokusuz yapsınlar. Bedava bile hediye etsen biz ev kadınlarına almayız. Piyasaya çıkaran biliyor işini, kardeşim. Ona ne sen zehirleniyorsun? Zorlamıyor ki. Kendin alıyorsun, ona PARA gidiyor. Ne olursan ol.
Ne güzeldi annelerimiz sobada odun yakarlardı. Külüyle bulaşık yıkarlardı. Benim baba annem de yıkardı. Çocukken ben de yıkardım onun yanında durub. Çok güzeldi. Pırıl-pırıldı bulaşıklar. Hiç kimse de hasta değildi. Sonra ne oldu? Önce bulaşık deterjanları çıktı. Bari o zamanda biraz temiz oluyordu. En azından bol su ile yıkıyorduk. Sonra da bulaşık makineleri adım attı piyasaya. Tabi ki, insan oğlu rahatına düşkün. Aldı her kes o makineden bir tane evine. Ve başladı kullanmaya. Ne varmış? Su tasarrufunu önleme yapıyolarmış. Daha gerisini düşünme gücünde değiller sanki. Su tasarrufunu önleme derken kendilerine, vücutlarına verdikleri zararın peşinde bile değiller. Küçücük bir tabletle bir dünya bulaşık yıkıyan makine… ahh ahh… Nereye gidiyoruz? Birde onun parlatıcısı yokmu? Geçen okudum internet sayfalarının birinde. Kanserojen maddeler arasında ilk yerde o parlatıcı. Tamam da bu kadar rahatımıza düşkünüz, o makineye sarılmışız,bari doğal yolla yıkıyalım. Yok vallah makineye kül dökün demiyorum. 1 çay kaşığı karbonat ve 1 çay kaşığı limon suyu. Bu sizin makine tableti yerine koyacağınız deterjanınız. Ve elma sirkesi. Bu da sizin parlatıcı yerine koyacağınız parlatıcınız. Açın yıkayın bulaşıklarınızı o vazgeçemediğiniz makinenizde. Hadi bakalım, hayırlı olsun doğal dünyaya ilk adımlarımızı atmak hepimize. Makalemin çok uzun olması okuyucunun gözünün yorulması demekdir. Doğal yöntemleri size okuturken gözünüzü de düşündüm. Gitmesin o güzelim gözlerin nuru. Kıyamam. Devamı başka yazılarımızda. Sevgiyle kalın.

Hiç yorum yok :